Guguk Kuşu / One Flew Over the Cuckoo's Nest


Yazar: Ken Kesey
Çeviri: Aziz Üstel
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 2007
Yayınevi: Merkez Kitapçılık

Bugüne dek filmini izlememiş biri varsa aranızda, filmi izlemeden kitabı okusun derim. Böylece, kafasında karakterleri canlandırabilir. Filmdeki karakterlere yapışıp kalmaz o canlandırmalar. 
Üzerine de filmini izlerse ''tadından yenmez'' :)

Arka Kapak Yazısı:
''Büyük Hemşire, çelik kapıdaki düğmelerden birini çevirerek duvar saatini dilediği hıza ayarlayabiliyor. Kimi zaman canı her şeyi hızlandırmak istiyor; düğmeyi çeviriveriyor. Saatin akrebiyle yelkovanı yarışıyorlar sanki. Paravanalarla örtülü pencerelerde gündüz, gece birbirini kovalıyor. Bu düzmece zamanın geçmesiyle herkes birbirine giriyor. Yarım yamalak tıraş olup kahvaltı masasına balıklama dalıyorsun, daha ağzına bir lokma koymadan öğlen oluyor, ilaç veriliyor, yerinden kalkıp dinlenme odasına giderken akşam zili çalıyor, yatağa giriyorsun, on dakika sonra gene sabah olmuş. Büyük Hemşire herkesin kırılma ya da dağılma noktasına geldiğini görünce, düğmeyi yeniden çeviriyor. Her şey eski hızına dönüyor. Film makinesini olağan hızının on katına çıkarıp perdede herkesin akıl almaz biçimde koşuşmasını izleyen, bir süre sonra bıkan, eski düzeni geri getiren küçük bir çocuğu hatırlatıyor bana Büyük Hemşire'nin bu davranışı."

Guguk Kuşu, günümüz insanının toplumla çelişkilerini ortaya koyan bir roman. Kimin dediği olacak? Toplumun mu, gönlüne göre yaşayanın mı? Bir akıl hastanesindeki özgür ruhlarla disiplin sağlamaya çalışan yönetim arasındaki mücadeleyi olağanüstü bir ustalıkla anlatan Ken Kesey, bu ilk yapıtıyla Amerikan 'karşıt-kültürünün' efsanelerinden biri oldu. Roman 1975 yılında Milos Forman tarafından sinemaya aktarıldığında, başta delişmen dalavereci McMurphy rolüyle şeytani ve karizmatik oyunculuğunun temellerini atan Jack Nicholson ile katı ve sadist ruhunu taş bebek güzelliğinin altında saklayan Büyük Hemşire Ratched'ı canlandıran Louise Fletcher olmak üzere, film 5 Oscar ödülü kazanarak, bir başyapıt haline geldi.''

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Şimdi kafa takımlarında yaptıkları değişiklikler genellikle başarılı sonuçlar veriyor. Adamlar hem daha yetenekli hem de uzman. Alında delik açmıyorlar artık; dolaysız, gözlerden içeri giriveriyorlar. Bazen biri coşar, ortalığı dağıtır, koğuştan yaka paça alınıp götürülür. Birkaç hafta sonra geldiğinde, gözlerinin çevresinde çimdik moru halkalar vardır. Sanki kavga etmiştir de gözlerini morartmışlardır, yumruk yağmuruyla. Ama dünyanın en tatlı, en sevimli yaratığı olup çıkmıştır. Bir-iki ay sonra evine gönderilir belki de. Şapkasını kaşlarının üzerine yıkmış, uyur gezere dönmüş suratı, basit, mutlu bir düşün kucağında yürür gider. Başarı derler bunun adına. Ama bana sorarsanız örgüte geri postaladıkları bir robottur.''

''Rahat ve sorumsuz bir yaşantı, sözgelimi. Güç sahibi olmak ve saygı görmek. Ya da parasal çıkarlar. Belki de bunların tümü. Kimi zaman çıkarcının isteği, salt kargaşa yaratma için koğuşu bozguncuların eline vermek, bozgunun gemini elinde tutmaktır. Toplumumuzda bu tür kişileri görürüz. Çıkarcı, diğer hastaları öylesine etkiler ki, eski düzenli yaşantıyı sağlayabilmek için aylarca uğraşmak gerekir.''

''Büyük Hemşire, kurduğu düzende küçük dalgalanmalar olursa çok öfkelenir. Küçücük bir yanılgı, suratındaki gülücüğü buz gibi dondurur. Çenesiyle burnunun arasında, o taş bebek örneği gülücük, gözlerinde sükunet dolaşır, ama içi çelik bir yay gibi gerilmiştir. Onu rahatsız eden sorunu çözümleyene dek rahatlamaz...bu çözümlemeye de 'çevreye uyum' der.''

''Tedavi Topluluğu Kuramı'nı o kadar çok dinledim ki, belleğimden, en küçük ayrıntısına kadar sıralayabilirim: Kişi önce küçük bir toplulukta nasıl davranılması gerektiğini öğrenmek zorundaymış. Ancak o zaman toplumun içine salıverilirmiş. Topluluğun diğer bireyleri, kişiye, davranışlarının hangisinde yanılgıya düştüğünü, neyi nasıl yaparsa bu yanılgılardan sıyrılabileceğini öğretirmiş. Kişiye deli ya da akıllı damgasını vuran toplum olduğuna göre, toplumun kurallarına, ölçülerine, kalıplarına uymak gerek. Ne zaman koğuşa yeni bir hasta gelse, doktor, kuramı baştan sona anlatır. Zaten ancak o zamanlar toplantının dizginlerini ele geçirir, yönetir. Tedavi Topluluğu'nun amacı, demokratik bir koğuş yaratmakmış. Hastalar ve hastaların oyları ile yönetilen, onları dışarıya değerli yurttaşlar olarak geri göndermeyi amaçlayan bir düzen. Küçücük bir yakınma, bir rahatsızlık, grupta konuşulmalıymış. İnsa bu gibi rahatsızlıkları açığa çıkarmalıymış. Yoksa ruhunda kanserleşirmiş. Sonra çevreye öyle uyulmalıymış ki, duygusal sorunları diğer hastaların, doktorların ve hemşirelerin önünde rahatça söyleyebilmeliymiş kişi. Konuşun, diyor. Konuşun, tartışın, açıklayın. Arkadaşınızın günlük konuşması sırasında bir şey söylediğini duyduğunuz mu da, hemen koşup kara kaplıya yazın. Bu, filmlerde söylendiği gibi, 'ispiyonculuk' değil, arkadaşınıza yardım anlamına gelir. Eski günahları açığa çıkarın., herkesin gözü önünde aklansınlar. Grup tartışmalarına katılın. Bilinçaltının gizlerine hem kendinizin hem de arkadaşlarınızın girmesine yardımcı olun. Dostlar arasında gizli saklı yoktur.''

''Bu dünya...güçlünün dostum. Varoluşumuz, güçlünün güçsüzü yutarak güçlenmesi ilkesine dayalı.''

''İnsanları böylesine sabırsız kılanın ne olduğunu anlamıyorum. Ölmek istiyorsa, bütün yapacağı yalnızca beklemekti...''

''Hafif hafif esen rüzgar, meşe ağaçlarında kalan birkaç yaprağı dallarından koparıp, tel örgüye yapıştırıyordu. Tel örgünün üstünde zaman zaman kahverengi kuşlar görülürdü. Ağaçlardan dökülen yapraklar tel örgüye yapışınca kuşlar hemen havalanırlardı. İlk bakışta insana tel örgüye çarpan yapraklar kuşa dönüşmüş gibi geliyordu.''

''İnsan, uzun süre görmediği bir kimsedeki değişiklikleri çok çabuk fark eder, oysa her Allahın günü onun yanında olan biri bu değişikliği fark edemez, çünkü değişiklik yavaş yavaş oluşur.''

Keyifli okumalar :)

Görsel: Google Images

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...